aysuntuncer
aysun tuncer  
  Hakkımda
  İletişim
  Ziyaretçi defteri
  Sanat ve Sergi Haberleri
  Sergilerden Görüntüler
  Şiir
  ilginç hikayeler
  GALERİ
  sanat linkleri
  Günlük Burçlar
  Gazeteler
  Fotoğrafçılık
  Şarap Kültürü
  Tarih
  Motorsikletlerim:)
  Keman
  Gezi Rehberi (yurtdışı)
  Müzeler
  Müziklerim
  Sevdiğim Filmler
  Grafik Sanatı
  hoşgeldin:)
ilginç hikayeler

Seni çok seviyorum arkadaşım DOSTUM ))

Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik ama basit bir sanatı unuttuk. İNSAN gibi YAŞAMAYI biliyor musun BU HAFTA DÜNYA DOSTLAR HAFTASI bu mesajı sevdiğin doslarına gönder eğer BEN de SEN in Yakın arkadaşınsam dostunsam banada yolla Bunu arkadaşlarına gönder bakalım kaç Cvp gelecek eğer 7 den fazlaysa çookkk sevilenbirisisin


demektir



.

Dostluk Sabah öperek uyandırmaktır...



Aynı dala tutunmaktır kimi zaman




aynı bisikleti sürmektir. Ayağınız yetişmese bile...




Dans etmektir kolkala...



küçük hediyeler almaktır...

ve Kimi zaman aynı kalbi paylaşmaktır..




Öpmektir onu doyasıya


Ve bunu söyleyebilmektir

'Dostlugun en büyük Armağan Bana'

> > > > > > > > >ARKADAŞ ile DOST KAVRAMI > > > > > >
 
 
> > > >Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır,
> > > >Dost geldiğinde buzdolabını açıp istediğini alır.
> > > >Arkadaş senin ağladığını görmez,
> > > >Dostunun omuzu ise senin gözyaşlarınla ıslanır.
> > > >Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir,
> > > >Dost sana yardım etmek için erken gelir; toparlanman için geç gider.
> > > >Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur,
> > > >Dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için,
> > > >Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür,
> > > >Dost ise tekrar arar.
> > > >Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister,
> > > >Dost ise her zaman senin arkandadır.
> > > >Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir,
> > > >Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder.
> > > >Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar,
> > > >Dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır.
> > > >Arkadaş sizi ikinci görmek ister,
> > > >Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar
> > > >Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır,
> > > >Dost sıkıntınız olduğunda size koşar,
> > > >Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız,

> > > >Dostlarınız size huzur vermeye çalışır.
> > > >Arkadaş bu mesajı okur ve siler,
> > > >Dost okur ve dostlarına yollar...


Oniki yaşındaki oğlan ondört yaşındaki amcaoğluna soruyor:
- Abi ablam nişanlanıyor biliyorsun...
- Yaz sonu nikah varmış, bizim evde de konuşuyorlardı.
- Ben sana bir şey sormak istiyorum... 
- Söyle...
- Bu nişan dedikleri ne? Evde sordum, 'Eh evlenecekler işte' diyorlar ama nişanlanınca ne oluyor, onu anlayabilmiş değilim.
- Hıııım... Zor soru, bak ben sana bir örnekle anlatayım...
- Dinliyorum.
- Diyelim ki Şubat'ta yarıyıl karnesini aldın, hepsini pekiyi getirdin. Sana
bir bisiklet alıyorlar ve 'Haziran'da bütün dersleri pekiyi getir, sınıfı geç, bu bisiklet senin' diyorlar. İşte Şubat ile Haziran arasındaki o süre var ya, bisiklet senin ama binemiyorsun; o süreye 'nişanlılık dönemi' deniyor.
- Haa şimdi anladım, bisikletin var, evde duruyor; sen ona bakıyorsun o sana bakıyor; ama binemiyorsun ta ki sınıfı geçene kadar. Peki dokunmaya izin var mı?
- Vallahi onu ben de tam bilemiyorum; binmek kesinkes yasak da, galiba ziliyle oynayabiliyorsun!..


Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı
 
Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin bir zamanlar çok sevdiğim bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu.
 
Oldukça içli, hattâ aşırı hassas bir kadınım. Romantik anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle vurdum duymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı.
 
Sonunda kararımı ona da açıkladım: boşanmak istiyordum.
Şaşkınlıktan gözleri açılarak 'niye?' diye sordu.
'Gerçekten belli bir sebebi yok' dedim, 'sadece yoruldum.'
Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki!
 
Sonunda sordu: 'Seni caydırmak için ne yapabilirim?'
Demek ki söyledikleri doğruydu: insanların mizacı asla değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu.

 

HANIMLAR ŞIMARMAK YOK...

 




 

HİNT MİTOLOJİSİNDE
KADININ YARADILIŞI


 

 

Tanrı, yaprağın hafifliğini


 ceylanın bakışını


 güneş ışığının kıvancını


 sisin gözyaşını aldı


 rüzgarın kararsızlığını


 tavşanın ürkekliğini buna ekledi


 onların üzerine taşların sertliğini


 balın tadını

 kaplanın yırtıcılığını


 ateşin yakıcılığını


 kışın soğuğunu


 saksağanın gevezeliğini


 kumrunun sevgisini kattı


 bütün bunları karıştırdı, eritti ve kadın yaptı


 
YARATTIĞI KADINI ,ERKEĞE ARMAĞAN ETTİ



 HİNT MİTOLOJİSİNDE
ERKEĞİN YARATILIŞI




 Tanrı, kaplumbağanın yavaşlığını


 boğanın bakışını


 fırtına bulutlarının kasvetini


 tilkinin kurnazlığını


 boranın dehşetini aldı


 sülüğün yapışkanlığını


 kedinin yaramazlığını


 hindinin kabarışını


 gergedan derisinin sertliğini onlara ekledi


 bunların üzerine ayının kabalığını


 bukalemunun şıpsevdiliğini


 sivrisineğin vızıltısını kattı ve erkeği yarattı

 
YARATTIĞI ERKEĞİ,
ADAM ETSİN DİYE
KADINA VERDİ


Dünya nüfusunu,
 mevcut halklarin nispetlerini muhafaza ederek,
 100 kisilik bir köy kadar küçültebilseydik
 bu köy söyle olacakti:

57 Asyali:


21 Avrupali,

14 Amerikali (Kuzey,Orta, Güney)

ve 8 Afrikali

Bunlarin 52'si kadin , 48'i erkek olacakti

30 beyaz , 70 beyaz ( + + )olmayan,

30 Hiristiyan, 70 Hiristiyan olmayan,


6 kisi bütün servetin
% 59'una sahip olacakti ve bunlarin hepsi ABD kökenli olacakti.

20 kisi iy evlerde yasayacakti,


30 kisi okuma-yazma bilecekti,

1'i ölmek üzere , 1'i de dogmak üzere olacakti.

1 kisi bilgisayar sahibi,


1 kisi de (evet, sadece 1 kisi) üniversite mezunu olacakti.

Simdi sunlari göz önünde bulundurun:

Bir harp tehlikesi
ile, iskence görmek ihtimali ile, aç kalma korkusu ile karsi karsiya degilseniz, 500 milyon insandan daha iyisiniz.

Tutuklanmaktan
, iskence görmekten yahut öldürülmekten korkmadan ibadethaneye gidebiliyorsaniz 3 milyar kisiden daha iyi bir sansa sahipsiniz.

Buzdolabinizda yiyeceginiz
, üzerinizde elbiseniz ve basinizi sokup uyuyabileceginiz bir eviniz varsa,
dünyadaki insanlarin % 75'inden daha zenginsiniz.

Bankada ve cüzdaninizda para
varsa, dünyanin en imtiyazli % 8'i arasindasiniz

Anneniz
, babaniz sag ise, siz bu dünyada nâdir kisilerden birisiniz.

Birisi sizi düsündü ve bunu gönderdi, çünkü okuma
yazma bilmeyen 2 milyar kisiden biri degilsiniz.

Paraya ihtiyacin yokmus gibi çalis .


Kimse seni üzememis gibi sev .

Kimse seni seyretmiyormus gibi danset .

Kimse seni dinlemiyormus gibi sarki söyle .



Bu mesaji dostlarina gönder .

Göndermezsen hiçbir sey olmaz.

Gönderirsen, belki bunu okuyan birisi gülümser......


ve bir ders alır, nelere sahip olduğunu ve ne kadar zangin olduğunu anlar ve ona göre yaşar.
 
Veya......

sen gene her zaman yaptigin gibi nereye oldugunu bilmeden, kan ter içinde kosmaya
ve hayattan sikayet etmeye devam et ...

Betreff: 3 hikaye 3 Ders...
>
>
> DERS ALMAK
>
> ÜÇ HİKÂYE- ÜÇ DERS- BİR SÖZ
>
>
> 1.Hikâye
>
>
> Kavak Ağacı ile Kabak
>
> Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar
> ilerledikçe
> bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin
>
> etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya
> gelmiş.
> Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
>
> -Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
>
> -On yılda, demiş kavak.
>
> -On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
>
> -Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
>
> -Doğru, demiş kavak.
>
> Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak
> üşümeye
> sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye
> başlamış.
> Sormuş endişeyle kavağa:
>
> -Neler oluyor bana ağaç?
>
> -Ölüyorsun, demiş kavak.
>
> -Niçin?
>
> -Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.
>
>
> 1.Ders: Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz. Kolay
> kazanılan,
> kolay kaybedilir. Her işte alın teri ve emek şarttır.
>
>
> 2. Hikâye
>
>
> En iyi Buğday
>
> Her yıl yapılan 'en iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı.
> Çiftçiye
> bu işin sırrı soruldu. Çiftçi:
>
> -Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta
> yatıyor,
> dedi.
>
> -Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama
> neden böyle
> bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda,
>
> -Neden olmasın, dedi çiftçi.
>
> -Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır
> ve
> tarladan tarlaya taşır.
>
> Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün
>
> kalitesinin de düşük olması demektir.
>
> Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar
>
> yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.
>
>
> 2. Ders: Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam
> eder.
> Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir.
>
>
> 3. Hikâye
>
>
> Geleceğini biliyordum.
>
> Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde
> kanlar
> içinde yere düştüğünü gördü.
>
> İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru
>
> altındaydılar.
>
> Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı
> onu
> omzundan tutarak tekrar içeri çekti,
>
> -Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük bir
> ihtimalle
> ölmüştür.
>
> Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye
> atma.
>
> Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması
> güç bir
> mucize gerçekleşti, asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına
> ulaştı.
>
> Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine
> yuvarlandılar.
> Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer
> arkadaşı;
>
> -Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın.
>
> -Değdi, dedi, gözleri dolarak, -değdi.
>
> -Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun?
>
> -Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini
> duymak,
> dünyalara bedeldi benim içim.
>
> Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
>
> -Geleceğini biliyordum. Geleceğini biliyordum.
>
>
> 3. Ders: Güven vermek önemlidir. Güven duymak önemlidir. Duyulan güveni
> boşa
> çıkarmamak daha da önemlidir.
>
> 'Her sabah Afrika'da bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı
> koşması
> gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir.
>
> Her sabah Afrika'da bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı
> koşması
> gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.
>
> Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız
> iyi
> olur. Afrika Atasözü
>
> Çok çalışmak, emek harcamak, güven vermek, sevmek ve paylaşmak hayatın
> anlamlı
> olmasını sağlar.
>
> Her sabah uyandığımızda bir de böyle bakalım dünyaya. Unutmayın hayat uzun
> bir
> öyküye benzer.
>
> Ancak öykünün uzun olması değil, iyi olması önemlidir.
>

aşkın çivisi çıkmış arkadaşlar**












Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker en iyi arkadaşının az ileride, kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye siperden çıkaramayacağı gibi bir ateş altındaydılar.

Asker teğmenine koştu hemen:
- Komutanım, bir koşu arkadaşımı alıp geleyim mi?
'Delirdin mi?' der gibi baktı teğmen...
— Gitmeye değmez oğlum, arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın!

Ama asker o kadar ısrar etti ki, teğmen izin vermek zorunda kaldı.


- Peki, dene bakalım!


Asker yoğun ateş altında fırladı siperden ve mucize eseri, arkadaşının yanına kadar gitti, yaralı arkadaşını sırtlandığı gibi taşıdı. Birlikte siperin içine yuvarlandılar.


Teğmen koşup yaralıya bir göz attı ve nefes nefese bir kenara yıkılmış askere döndü:·- Sana hayatını tehlikeye atmaya değmez, dememiş miydim? Bu zaten ölmüş...


- Değdi Komutanım, değdi! dedi asker.
- Nasıl değdi, arkadaşın zaten ölmüş, görmüyor musun?
- Gene de değdi komutanım, çünkü yanına vardığımda henüz yaşıyordu...


Ve onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim için...
Ve, hıçkırarak, arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
'Geleceğini biliyordum!'



GELECEĞİNİ BİLİYORDUM!


Kalbimizde 'arkadaşlık' denilen bir mucize var. Nasıl olduğunu, nasıl başladığını bilemezsiniz. Ama bunun özel bir armağan olduğunu, Allah'ın bir lütfu olduğunu bilirsiniz.
Gerçekten de arkadaşlar nadide mücevherlerdir. Yüzünüzü güldürüp, başarmanız için cesaret verirler.
Sizi dinlerler ve kalplerini açmaya hazırdırlar.


Bugün arkadaşlarınıza, onlarla ne kadar ilgilendiğinizi gösterin. Bu yazıyı arkadaş olarak gördüğünüz herkese gönderin. Size gönderen dahil.
Bir erkek neyi bekler?

 
 
Gercek 1 kadin bekler,annesinin besledigi gibi onu besleyen,


 
Evini temiz,pak ve sicak tutan,

 

 
Dir dir nedir bilmeyen,

 
Paranin kiymetini bilip alisveris etmeyen,

Bütün gün calisip,



Bütün gece dans edebilien,
 

Ve asla HAYIR! demeyen,

 
Asla basi agrimayan;

 
Ve her zaman tedbirli,


Yalniz kendisini sevecek,


Ve şımartacak bir kadın

 
BEKLER...............................................


ÇOK BEKLER.............



 Erbakan ölmüş ve cennete gitmiş..


> meleklerin karşısında cennetin kapsında dururken arkasında


> saatlerle dolu çok büyük bir kapı görmüş ve sormuş:


> -'Bu saatler ne böyle?'


> melekler cevap vermiş:


> -'Bunlar yalan saatleri. Dünyadaki herkesin bir yalan saati vardır.


> Her yalan söyleyişinde saatteki ibre hareket eder.'


> Erbakan


> -'Ooo, peki bu kimin saati?'


> -'Bu ATATÜRK ün saati.. İbre hiç bir zaman oynamadı, yani hiç


> yalan söylememiş.


> -'İnanılmaz' demiş Erbakan.


> -'Peki bu kimin saati?'


> melekler cevap vermiş:


> -'Bu İsmet İnönü'nün saati. İbre iki kez hareket etti, yani İnönü


> tüm yaşamında sadece iki kez yalan söyledi...'


> En sonunda Erbakan dayanamamış ve sormuş:


> -'Peki Tayyibin saati nerede??'


> -'Tayyibin saati Hz.Muhammedin ofisinde, Hz.Muhammed onu vantilatör olarak kullanıyor..'



'İşte mesele tam da bu' dedim. 'Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim.'

'Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak, düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına, hattâ ölümüne mâl'olacak. Bunu benim için yapar mısın?'

Yüzümü dikkatle inceledi ve 'Sana bunun cevabını yarın vereceğim' dedi.
Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.
 
Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, altına da bir not bırakmıştı.
'Sevgilim' diye başlıyordu,
'O çiçeği senin için koparmazdım' Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim.
 
'Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var.'
 
'Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var.'
 
'Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'
 
'<Sâdık arkadaşın>ın her ayki ziyaretinde sebep olduğu, karnındaki krampları rahatlatabilmem için avuçlarıma ihtiyacım var.'
 
'Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikâyeler anlatabilmem için ağzıma ihtiyacım var.'
 
'Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem, saçlarında -görülmesini istemediğin- beyaz telleri ayıklayabilmem, merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin - gençliğinde senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'
 
'Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, evet o uçuruma gidip, o çiçeği senin için koparırım bir tanem.'
  
Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu.
Göz yaşlarım mektuba düşüyordu.
'Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lüften kapıyı aç canım. Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.'
Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi.
Artık çok iyi biliyordum: beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim.
  
Bu gerçek aşktı.
 

Calismak istemiyor musun yoksa?

Bugün?


Yarın??


Ondan Soraki Gün???


OkuLun Bittikten SOnra????


EvLendikten Sonra?????


HayaTının Sonuna Kadar??????




EE SaLLa Gitsin Ozaman



Haydeeeeee

çiçeklerin büyümesini izlemektir




mektup yazmaktır





hep O'nu düşünmektir





birlikte vakit geçirmektir





dalgaların sesidir SEVGİ





kuşların kırıntıları yiyişini izlemektir





birlikte AYNI yöne bakmaktır





eşit olmaktır





vahşi dalgalara yelken açmaktır





yağmura aldırmadan yürümektir





uçurmaktır sevdiğini





piknik yapmaktır





yanağını okşamaktır





ve küçük bir busedir



BiR TEBESSÜM HiKAYESi

Küçük kiz,hüzünlü bir yabanciya gülümsedi. Bu gülümseme adamin
kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava icinde yakin
geçmiste kendisine yardim eden bir dosta tesekkür etmedigini
hatirladi.Hemen bir not yazdi,yolladi.

Arkadasi bu tesekkürden o kadar keyiflendi ki,her ögle yemek yedigi
lokantada garson kiza yüklü bir bahsis birakti. Garson kiz ilk defa
böyle bir bahsis aliyordu.Aksam eve giderken,kazandigi paranin bir
parçasini her zaman köse basinda oturan fakir adamin sapkasina birakti.

Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki...iki gündür bogazindan asagi
lokma geçmemisti. Karnini ilk defa doyurduktan sonra,bir apartman
bodrumundaki tek odasinin yolunu islik çalarak tuttu. Öyle neseliydi
ki, bir saçak altinda titreyen köpek yavrusunu görünce,kucagina
aliverdi.

Küçük köpek gecenin sogugundan kurtuldugu için mutluydu. Sicak odada
sabaha kadar kosusturdu.Gece yarisindan sonra apartmani dumanlar
sardi.Bir yangin basliyordu.Dumani koklayan köpek öyle bir havlamaya
basladi ki,önce fakir adam uyandi, sonra bütün apartman halki...

Anneler,babalar dumandan bogulmak üzere olan yavrularini kucaklayip,
ölümden kurtardilar ...

Bütün bunlarin hepsi,bes kurusluk bile maliyeti olmayan bir
tebessümün sonucuydu.

MUTLU BiR GÜLÜMSEYiSiN YERiNi HiÇ BiR TATLI SÖZ TUTAMAZ


--
sayfalarım  
   
Bugün 12573 ziyaretçi (18672 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol